8 Numaralı Oda (Room 8)
- ayşe musal
- 15 May
- 5 dakikada okunur
Geçtiğimiz hafta Felsefe Çemberinde Felsefi uyaran olarak kullandığım film 8 Numaralı Oda isimli bir kısa filmdi.
Senaryosunu Oscar ödüllü senarist Geoffrey Fletcher'in yazdığı ve James Griffiths’in yönetmenliğini yaptığı 2013 yapımı bu kısa film ' 2014 yılında BAFTA ödülü kazanmış.

Felsefi soruşturma için benim radarıma girmesinin ne büyük sebebi ödüllü bir kısa film olmasıydı. Ödüllü kısa filmlerde felsefi derinliğe rastlamak benim için şaşırtıcı olmuyor ve kısa filmleri çoğu zaman soruşturma için bir kaynak olarak kullanıyorum.
Şimdiye dek bir çok animasyon ve kısa filmi uyaran olarak kullanmama rağmen pek azı hakkında yazma isteği duydum. Bu film hakkında yazmak istememin sebebi, özellikle çok katmanlı olmasıydı.
Bariz bir şekilde görünen konunun altında yine bazı bariz mitolojik, dini ya da felesefi semboller barındırmakta olan bu film bir adamın kibrit kutusuna canlı bir şey (böcek gibi) koyup çırpınan yaratığı kibrit kutularıyla dolu bir çekmeyece bırakmasıyla başlar. İkinci sahnede Rus hapishanesinde olduğunu tahmin ettiğimiz, şiddet görmüş bir mahkum, hücreye getirilir. Filmde mahkumun hücre arkadaşı olan adamın kapıya ve kameraya sırtı dönük bir şekilde masasında kitap okumakta olduğunu görürüz. Adamların ikisi de İngiliz aksanıyla İngilizce konuşmaya başlar.
Burada şiddetin yabancılardan geldiği fikri vardır. Bu adam başka bir ülkedeki, ya da varoluşsal açıdan içine fırlatıldığı, kendine yabancı bir yaşama/ hapishaneye düşmüştür.
Mahkum selam verir ve hemen sohbet etmeye çalışır ancak hücredeki adam pek konuşkan değildir. Ranzada üste katta kaldığını anladığımız adamın yatağında agatha Christie’nin Nilde Ölüm Kitabı bulunmaktadır. Kahramanımız kitabı eline aldığında, diğer adamın sınırını aştığını hemen anlarız. Kitabı hemen yerine koyar. (Bu kitabın filmde ne bağlamda kullanıldığını çözebilmiş değilim.)
Içine düştüğü hapishane hücresinde karşısına çıkan kişiyle ve objelerle ilişki kurmaya başlar. Bulunduğu ortama /hayata bir anlam vermeye çalışmakladır.
Ardından ranzanın alt yatağının üzerine oturan kahramanımız, yatağında bir kutu bulur. Bu kutunun içinde ne olduğunu merak eder ve adama bunu açıp açamayacağını sorar. Adam, net bir şekilde açmasının iyi olmayacağını söyler.
İnsanın merakı birçok mitolojik öyküye kaynaklık etmiştir. Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olmuştur. Aynı şekilde otoritenin ve kuralların sorgulanması, buna uyulmaması, uyulmadığı takdirde insanların başına felaketler gelebileceği düşüncesi çağlar boyunca insanlara aşılanmıştır. Yunan mitolojisi Tanrılara karşı gelen yarı-Tanrı ve diğer Tanrıların hikayeleri ile doludur.
Ama mahkum kutuyu açar ve açmasıyla birlikte içinde bulunduğu hücrenin minik bir maketi ile karşılaşır. Kutuyu hücredeki diğer mahkumun yaptığını sanar ama o yapmamıştır. Mahkumun elini kutunun içine doğru sokmasıyla parmağı hücrenin, artık açık olan tavanından içeri girer ve mahkumun işaret parmağı ile büyük el birbirine dokunur. Bu Michealengelo’nun Sistine Şapel’indeki Ademin Yaratılışı tablosunu anımsatır. Ele dokunduğu anda kendi elini kutudan çıkartır ve kapağı kapatır. Kapağı kapattığı an hücrenin tavanı yeniden kapanır.
Burada mitolojik bir öğe olan Pandora’nın kutusuna gönderme vardır. Pandora hikayesinin bir çok versiyonu vardır. Temelde insanın bilinmeyene olan merakına yenik düşmesi üzerine başında gelen türlü kötülükleri anlatır. Mahkum kutuyu açarak başına gelecek kötülüğü serbest bırakır, ama pandoranın kutusundaki gibi, bu kutunun kapağı da mahkumun özgürleşmesi umududur. Ayrıca Tanrının kendi olduğu bir metafor ile kendi kaderini seçerek sonsuz döngüde yeniden kendini yaratma olarak da algılanabilir. Ancak Yunan mitolojisindeki gibi insan trajediye yazgılıdır.
Pandora'nın Kutusu
Bu antik Yunan miti, Prometheus'un insanlığa armağanı olan ateş armağanıyla başlar. Olimpos'un hükümdarı Zeus bunu öğrendiğinde öfkeyle doldu! Öfkesiyle beslenerek Prometheus'u zincirlere vurarak cezalandırdı ve her gün ölümsüz karaciğerini gagalaması için bir kartal gönderdi ve karaciğer bir gecede yeniden büyüdü!
Zeus ayrıca insanlığın da cezalandırılmaya ihtiyacı olduğuna karar verdi, bu yüzden Hephaestus ve Athena'yı ilk insan, et ve kan kadını yaratmaları için görevlendirdi . Afrodit ona tüm erkekleri büyüleme yeteneği verdi ve Hermes'e hile ve aldatma armağanını verdi. Ona hayat verdiler ve adını Pandora koydular. Ölümlü olmasına rağmen Zeus, Pandora'yı Prometheus'un kardeşi Epimetheus ile evlendirmeye karar verdi. Epimetheus'a bir hediye olarak verildi ve bu fikir Epimetheus'u çok sevindirdi!
Prometheus kardeşini bunun da bir ceza biçimi olduğu konusunda uyarmaya çalıştı, ancak Epimetheus ona gülerek 'Eğer Zeus'un cezası buysa, beni daha sık cezalandırabilir, çünkü Pandora gördüğüm en güzel şey!' diye şaka yaptı.
Pandora, içinde birçok güzel şey bulunan bir çeyizle geldi, en tuhafı kilden yapılmış bir kutuydu, üzerinde asla açılmaması gerektiği konusunda açık talimatlar vardı. Pandora, güzel olduğu kadar meraklıydı ve kutuyu açmayı çok istiyordu, ancak Dünya'daki yaşam onu heyecanlandırıyordu, bu yüzden bu, kutunun içindekilere olan özlemini bir süre dindirdi. Ancak bilgiye olan susuzluğu nedeniyle, aklı sık sık kutu hakkındaki düşüncelere geri dönüyordu.
Pandora, insan gözleriyle asla bakılamayacak kadar büyük bir hazinenin ne olduğunu veya neden onun bakımına verildiğini öğrenmek için can atıyordu. Kutudan dışarı taşan ve serbest bırakılmak için yalvaran sesler duyduğuna yemin ediyordu. Kutunun muamması Pandora için çıldırtıcı hale geldi!
Zamanla kutu Pandora için bir takıntı haline geldi, sanki kontrolü dışındaki güçler onu kutuya doğru çekiyordu, adını tekrar tekrar söylüyordu. Bir gün artık bu ayartmaya karşı koyamadı. Epimetheus'tan gizlice uzaklaştı, 'sadece içine bir göz at, sonra zihnimi sonsuza dek bundan kurtarabilirim' diye düşündü Pandora.
Ancak kapağın ilk çatlamasıyla kutu açıldı, canavarlar, hayaletler ve korkunç sesler Pandora'nın etrafını sararak çığlık atıp kahkaha attılar. Pandora yaratıkları kutularına geri hapsetmek için çaresizce uğraştı, ancak boşuna, yaratıklar uçup gittiler ve artık ölümlülerin dünyasında özgürdüler!
Pandora ağlarken ve titrerken, kutudan gelen yumuşak bir fısıltı duydu. Bu ses iblislerin acımasız uluması değildi, acısını hafifleten hafif bir titrek sesti. Pandora bir kez daha kutuyu açtı ve sıcak bir ışık huzmesi dışarı çıktı, ışık Pandora'nın serbest bıraktığı kötülüğün etrafında çırpınırken, korkuları eridi. Kutuyu açmanın geri döndürülemez olduğunu biliyordu, ancak kötülüğün etkilerini hafifletmek için umudu da serbest bırakmıştı.
Bunun üzerine hücre arkadaşından kutunun kapağını açık tutmasını rica eder. Arkadaşı bu isteği yerine getirir ve hücre duvarına tırmanıp, duvarın öbür tarafına atlayan mahkum, hücreden kurtularak, bir kibrit kutusuna sığacak ebatta, hücrenin zeminine düşer. Diğer mahkum onu bir böcekmişc just want pandaesine kibrit kutusuna kapatır ve çekmecesine koyar. Çekmecede hala hareket eden ve kibrit kutusundan çıkmaya çalışan birileri vardır, mahkum onların yanında yerini alır. Derken Adam gardiyanlara bir sonraki mahkumu getirmelerini söyler.
Hikayenin kreşendosu, mahkumun kaçtığı yere daha da küçülmüş bir halde geri dönmesi ve çok daha küçük bir kutuya hapsedilmesidir. Burada insanın özgürlük arayışında bir kutudan kurtulduğunu zannederken daha küçük bir kutuya hapsedilmesi ve özgürlüğün sadece bir idea olduğu savı ortaya çıkar.
Ayrıca böcek Wittgenstein'ın kullandığı bir metafordur. Wittgenstein der ki bir kutumuz olsun, her kutunun içinde birer böcek bulunsun ve kimse kimsenin böceğini görmesin. Biz böcek üzerine hâlâ konuşabiliriz. Böcek üzerine konuşabilmek, yargılar kurabilmek için birbirimizin böceğini görmemize gerek yoktur.
Filmdeki semboller:
- Hücre = hapsedilme, hem gerçek hem de varoluşsal. İnsan anlayışının sınırlarını veya korku ya da rutinin kendi kendine dayattığı hapishaneleri sembolize edebilir.
- Hücre arkadaşı/Adam = deneyim ya da kaderi simgeleyen uyarıcı ses ya da vicdan. Acele kararlara karşı uyaran bir tür ahlaki ses veya koruyucu figür olarak hizmet eder. Kahramanın görmezden geldiği deneyim veya bilgeliği de sembolize edebilir.
- Kırmızı Kutu = ayartma, gizem ve yasak bilgi (Pandora'nın Kutusu veya Cennet'ten gelen elma gibi). Görünüşte basit bir seçimin nasıl karmaşık sonuçları ortaya çıkarabileceğini simgeler. Ayrıca algı katmanlarını temsil eden Rus matruşka bebeğini de anımsatır.
- Hücre Arkadaşının Uyarısı = İncil'deki ya da mitik anlatılardaki yılan ya da uyarıcı hikayeyi yansıtır.
Kutudaki Yinelemeli Hücre = kendi üzerine katlanan gerçeklik algısı, çoğu zaman yanılsama veya sonuç katmanları içinde hapsolduğumuzun farkında olmadığımıza dair bir metafor.
- "Adem'in Yaratılışı" anı = kutuya uzandığında tanrıyı oynar - minyatür benliğine dokunur ya da onunla etkileşime girer, bu da bilgi, güç ve kontrol yanılsamasının sembolüdür.
- Döngü/Döngü = ebedi dönüş, tekrarlama. Kader, alın yazısı ve kendini hapsetme temalarını yansıtır. Kendi yarattığımız yapıların veya bakış açılarımızın içinde sıkışıp kalabileceğimiz fikri.
- Kibrit kutusu: Kimlik Kaybı, bireysellik örüntü içinde çözülür.
Sonuç olarak, merak, yasak bilgiye yol açar ve bu gerçekliğin çöküşünü tetikler ve öz-yinelemeli bir sistem içinde hapsolunur.
Comments