Geleceğe doğru bir adım
- ayşe musal
- 25 Nis
- 3 dakikada okunur

“Bir şey gibi olmamak asla kötü değildir. Hala bir çerçeveye sıkıştırılmadığın anlamına gelir ne de olsa.”
Haruki Murakami-1Q84
Çocukken, çocuklar şöyle yapmaz böyle yapmaz denirdi. Büyürken genç kızlar şöyle yapmaz böyle yapmaz, iş hayatında şirkette çalışanlar şöyle yapmaz böyle yapmazdı. Kalıbın dışına çıktığın anda sistem çökerdi çünkü. Öyle mi?
Çocuklar çocukluğunu bilmeli, büyük sözü dinlemeli, büyüklerin yap dediklerini sorgusuz sualsiz kabul etmeliydi. Genç kızlar toplum kurallarıyla uyumlu giyinmeli, terbiyeli olmalı, karşı cinse karşı hep temkinli olmalıydı. Çünkü erkeklerin ne yapacağı belli olmazdı. Aileler hep çocuklarına güvenirdi ama ortam kötüydü, ortama güvenmezlerdi. Yetişkin halinle ofis çalışanına yakışmayacak davranışlarda bulunamazdın. İş ile ilgili herhangi bir eleştiriyi online yayınlayamazdın örneğin, eleştirdiğin şeyi yazılı dile getiremezdin. Geri bildirim vermeyen şefinin sadece tavır ve davranışlarını ve niyetini okuyarak seninle ilgili düşüncelerini tahmin edebilirdin. Neden? Çünkü bunlar talep edilemezdi, sorulması bile abesti. Günde 12 saat mesai yaparken fazla mesai istemek olmazdı, çünkü senin 100 katın para kazanan patronun işten erken çıkmıyordu. O çıkmıyorsa sen de çıkamazdın.
Bu tür kalıplar artık neyse ki geçmişte kaldı. Yeni nesil bunları sorgusuz sualsiz kabul edebilecek bir tür değil. 2 yaşından beri internet kullanabilen bir nesilden bahsediyoruz. Belli kalıplara girmeyi reddeden, kendi gibi olmayı öğrenen; neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulamamızı sağlayacak olan nesil bu.
Bizim nesil ne kadar kendi olmaya cesaret edemediyse, bu nesil o kadar kendi olmaktan vazgeçmiyor. Başkalarının kendilerini kalıplara sokmaya çalışmalarını anlayamıyor. En önemlisi hiçbir kuralı anlamadan kabul etmiyor.
Dönelim biz yetişkinlere. Bize öğretilen doğrular da değişmekte. İş hayatında duygulara yer açıldı mesela. Bir çok büyük ve köklü firma şirketlerinde çalışan memnuniyetini ve aidiyetini duygulara yer açarak sağlıyor.
Yeni nesil firmaların unvanlarına bir bakın. Resepsiyonda çalışan kişiye “ilk intiba direktörü”, yeni nesil sosyal medya sorumlusuna “ hikaye anlatım direktörü”, pazarlama direktörüne “beyinde ışık çakan büyücü”, Güvenlik şefine “paranoya şefi” Güvenlik ekibine “Paranoyaklar” diyebiliyorlar.
Yani yeni nesil firmalar da insanlar da kalıba sığmayı, belirli çerçeveler içinde tanımlanmayı reddediyor.
Bundan bizim okuyabileceğimiz şey şu olabilir. Kendi çocukluğumuz ve gençliğimizde bize kendimiz olduğumuzda gelen eleştirilerin şu an hiç bir kıymeti yok. O zaman tanımlanmış kalıplarımızın içinde olmaya da ihtiyacımız yok.
Dünya değişiyor. Anne baba, yaşlı-genç tanımları değişiyor. Yaşlılar sosyal hayatın içinde, dans, yoga, koşu, yürüyüş yapıyor, seyahat ediyor. Çocuklar filozofça sorular sorup, felsefi sorulara inanılmaz yaratıcı ve derin cevaplar verebiliyor.
Biz artık kendimizi başkalarının tanımladığı kalıpta kalmak zorunda hissetmemeliyiz. Bir CEO ağırlığı olan bir unvandır evet ama bakıyoruz artık yeni nesil CEO’lar sıkıcı takım elbiseler içinde işe gitmiyor çünkü yeni nesil iş yapma şekli yaratıcı. Bu yaratıcılık iş dünyasının dış görünüşüne de yansıyor. Sortlu şirket patronları işe kaykay, scooter veya bisikletle gidiyor.
Kadın-erkek rol dağılımlı işler azalıyor. Kadınlar hayatın her yerinde yer almaya başlıyor. Semavi dinlere olan ilgi azalırken, ateizm yükseliyor. Hızlı yemek akımına karşı yavaş yemek ile sağlıklı yemek zincirleri ortaya çıkıyor. Sabit ofisler yerini çoktan mobil ofislere bıraktı bile…
Teknolojik gelişim ve açık iletişim sayesinde mesafeler azalıyor, bilim her haneye ulaşabiliyor.
Diktatörlükler yükselirken, alttan bireysel ve bağımsız fikir akımları doğuyor. Dünyayı, ekosistemi, insanlığı kurtaracak felsefi akımların tohumları atılıyor.
Değişen dünyada hala aynı anne, çocuk, baba, işveren, çalışan kalıplarında yaşamak ya da buna ayak uydurarak tanımlanmış kalıpların dışına çıkmak arasında seçim yapabilirsiniz. Birincisi güvenli ve bilindik gelecek; ne demişler, hiç bir şeyi kırılmadan tamir etmeyeceksin. İkincisi ise tekinsiz, yabancı ama heyecanlı ve umut dolu. Sokrates’in sözünü hep hatırlatıyorum : Sorgulanmayan bir hayat yaşamaya değmez.
Hangi kalıplar içinde hapsolduğunuzu, hangilerini kendiniz tanımladığınızı fark etmenin zamanı geldi çünkü bunu sizden başka yapabilecek kimse yok.
Hiçbir kalıba ait olmamamın da bir seçenek olduğunu hatırlamaya ihtiyacımız var. İhtiyaçlarımızla, duygularımızla ve bedenimizle daha önce kurmadığımız gibi şefkatli bir ilişki kurmaya ihtiyacımız var.
Gelecek daha iyi bir insan türüne dönüşmemizi talep ediyor; hem duygusal, hem fiziksel hem de düşünsel olarak...
Hiç bir çerçeveye sığdırılamayanlar, esnek olabilenler geleceğin ihtiyaç duyduğu bireyler olacak. Esnek, yaratıcı, eleştirel düşünürken çevreyi ve diğer insanları gözetebilmek gelecekte dünyanın ihtiyaç duyduğu özellikler olacak. Geleceğe doğru bir adım atın.
Comments